SERDAR TURGUT
Toptan çılgınlığa doğru
RTÜK işi gücü bırakıp hangi yerli dizide ne kadar içkili sahnenin kaç saniye ekranda gösterildiğini tek tek rapor etmiş. Düşünsenize; o kadar fazla dizinin yer aldığı televizyonları tek tek izleyip içkili sahnelerin uzunluğu için saat tutuyorlar
Türkiye’de işlerin hızla zıvanadan çıkmakta olduğunun bir kanıtı daha geldi. RTÜK işi gücü bırakıp hangi yerli dizide ne kadar içkili sahnenin kaç saniye ekranda gösterildiğini tek tek rapor etmiş.
Düşünsenize; o kadar fazla dizinin yer aldığı televizyonları tek tek izleyip içkili sahnelerin uzunluğu için saat tutuyorlar.
Böyle bir işi üstlenmiş olan insanların kendi hayatları hakkında neler düşündüklerini bilemiyoruz ama pek de hoş durumda olmadıkları kesindir.
Yılmamış, bıkmamış sonuna kadar yazmışlar raporlarını ve ‘Bu sahneler sakıncalı’ demişler raporlarına da.
Bürokratlar toplum için sakıncalı olduğunu sandıkları yeni bir şey bulunca sevinirler çünkü ellerine yasak koymak gibi fırsat daha geçer.
Bütün bu olan biten hayli trajik ama Milliyet’in hafta sonu ilavesinde okuduğumuz bir haber daha da trajikti. Bu okuduklarımız ‘Balık baştan kokar’ sözünü hatırlattı bize. Çok keyif veren içki yazılarını severek okuduğumuz Mehmet Yalçın köşesinde aktarmış olayı.
“Bağ ve şarapla geçinen BOZCAADA’yı ziyaret eden Başbakan Erdoğan ‘Şaraba çok vergi koydunuz, şarap fabrikaları üzümlerimizi almaz oldu’ diye yakınan ada halkına ‘Bağlarınızı sökün o zaman’ diye cevap vermiş”.
Başbakan’ın bu konudaki kararlılığını ve militan ruhunu ortaya seren bu cevabı okuyunca, açıkça söyleyelim; Türkiye’yi bekleyen tehlikeleri tekrar düşünüp kanımız dondu.
Başbakan kontrollü ortamlarda, kontrollü gazetecilerin sorduğu sorulara verdiği cevaplarda istediği kadar ‘Din devleti bizim gündemimizde değil’ desin, gündelik pratik ne yazık ki bu tür lafları anında takiyye durumuna düşürüyor.
Hıncal Uluç, Türkiye’nin resminin birkaç yıl içinde değişeceğini söylemiş ya, biz de ona katılıyoruz. Bu yerinde bir tespit.
Bu resimde Arap ülkelerinin bile düştüğü hale şaşırdığı ve belki de üzüleceği bir Türkiye’nin resmi olacak. Üzülecek dememiz şundan; Arap ülkelerini iyi tanıyan meslektaşlarımız bize sıkça o ülkelerin Atatürk dönemine ve Türkiye’nin bugüne kadar başardıklarına gıpta ile baktıklarını, Türkiye’yi kıskandıklarını anlatıyorlardı. O resim ortaya çıktıktan sonra Araplar ile birlikte biz de acıyarak bakacağız Türkiye’ye.
Ne kadar yazık, ne büyük enerji boşa harcanıyor bu ülkede. İleriye gitmeye hazır olan bir grup insan bu tür işler nedeniyle boşa çıkıyor. Ve harcanacak dinamizmi de kimse düşünmüyor bile. Kendi inandıklarına, inandıkları işlerin peşine düşmüşler bunlar. “Türkiye gibi bir ülkeye 21’inci yüzyılda yakışıyor mu?” diye düşünmüyorlar.
Bugünlerde Robert M. Pirsig’in ‘ZEN ve Motosiklet Bakımı Sanatı’ adlı kitabını yeniden okuyoruz. Kitabın bir yerinde Pirsig ‘Yanılgıdan bir kişi acı çekiyorsa buna delilik denir. Yanılgıdan birçok insan acı çektiğinde ise buna din denir’ demiş.
Türkiye’nin çeşitli devlet düzeyinde sergilenen bazı davranışların artık toplu çılgınlık boyutuna varmasını üzülerek seyrederken, kitabın o bölümü aklımıza geldi ister istemez.
{SZ: Bu arada Hitlerci Demokrat Hasan Cemal'den ses var mi? Bekliyoruz! Kendisi Kurt sorunu, turban sorunu, Ermeni sorunu konulariyla masturbasyondan cok hoslaniyor, ama galiba karsi taraftakilerin hak sorunu anal iliski gibi itici geliyor, her ne kadar ilgi duyani ve demokratik cercevede hak olsa da...}
February 19, 2008
Yazik, Turkiye hangi gunlere dogru yol aliyor....
Posted by Sazelyt at 2:07 AM
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment