February 17, 2008

Hıncal Uluç: "Beleşçiliğin kitabını yazarım!"

AYŞE ARMAN {Hıncal Uluç röportajı}

AA: Hiç rahatsız olmuyor musunuz bu tür eleştirilerden: "Bir yere gider para ödemez, beleşçidir..."

HU: Yok canım niye rahatsız olayım? Ben kendim yazıyorum "Para ödemedim arkadaş!" diye. O yazıyı yazarken, ertesi gün kimin sazan gibi atlayacağını da biliyorum.

Tam tersiniz düşünenler de var: "Hayatım boyunca para ödedim. Yine öderim. Ödememek kanıma dokunur..."

- Onlara da saygı duyuyorum, hiçbir itirazım yok. Ama ben öyle değilim. Mesela Katar seyahatine gitseydim, o saati alırdım. Niye geri vereyim? Fatih Altaylı, Sabah’ın genel yayın müdürüyken bir tartışmamız oldu. Fatih, yılbaşı hediyelerini yasakladı. "Benim hediyelerime kimse el süremez" dedim. Ben alırım. Çünkü benim için dünyanın en mutlu olaylarından biri hediye almak ve hediye vermek. Bana kişisel olarak geldiğini hissettiğim hiçbir hediyeyi kimseye vermem.

İyi de o hediyeler, ikramlar size mi, köşenize mi? Nasıl bu ayrımı yapıyorsunuz?

- Hissediyorum. Bir tek ölçüm var, alamayacağım bir şeyi teklif ediyorlarsa, gücümü aşan bir şeyi, ha o zaman dururum, almam. Ama bugüne kadar öyle bir hediyeyle karşılaşmadım. O yüzden de herhangi bir hediyeyi reddettiğimi hatırlamıyorum.

İnsan o hediyeyi kabul ettikten sonra kötü bir şey de yazamaz...

- Ben yazarım. Kimse bana hediye yollayarak bir şey elde etmedi bugüne kadar. Canımın istediği şeyi yazarım.

Yine de para ödemeden çıkınca bir yerden, rahatsız olmuyor musunuz?

- Hayır. Sen bir yer açtın diyelim. Seni hiç tanımıyorum, gelirim mekanında yerim. Çünkü beni davet etmişsin, sonra da çıkar giderim, bundan daha doğal bir şey yok. Ama ikinci kez geliyorsam ve yine para ödemiyorsam bu ayıp. Ama 40 yıllık arkadaşımın dükkanında tabii ki para ödemek aklımdan geçmez. Ertekin mesela, o da bu evde yaşıyor, ben de onun dükkanında yaşıyorum. Ya da Erol Kaynar. Tabii ki Salomanjesi’nde kahvaltı yapacağım. Para mı ödeyeceğim? Aklımdan bile geçmez. Okurum beni tanıyor, ben de onları tanıyorum. Gerisi umurumda bile değil. Bir de ben tuhaf adamım. Beni Kuzey Kutbu’na davet ettiler, gittiğim en güzel davetlerden biriydi, ama onların burnundan getirdim. Yani biri beni bir yere çağırıyorsa, onlar bana bir şey lütfetmiyor, ben giderek onlara lütfediyorum. Beni satın alabilecek seyahat yok.

BU MASAJ KOLTUĞUNU EVE GELDİĞİMDE BULDUM

Bu masaj koltuğu kesin hediyedir size...

- Evet. Eve geldiğimde buldum. Yasemin’le konuşmuşlar, eve bir tane koymuşlar, şahane bir şey. O kadar sevdim ki, beş kişinin almasına sebep oldum. Bir tane de kardeşime hediye ettim.

"Kabul etmemeliyim"i hiç düşündünüz mü?

- Yok canım. Niye? Söylüyorum Katar’a gitsem, o saati de alırdım. Mesela Kanuni Sultan Süleyman sergisi için ABD’ye gittiğimizde, otel odamızda Sakıp Sabancı’nın hediyesi bir saat bulduk. Kimse geri vermedi. Bir sürü gazeteci davetliydi. Bütün üst düzey gazeteciler.

Peki bu masaj aletini yazdınız mı?

- Evet. 50 bin lira da ceza ödedim. Sağlık aletiymiş. Reklama giriyormuş. Bu alet bana 50 bin liraya patladı yani.

Yazınca, reklamını da yapmış oluyorsunuz...

- Evet yaparım. Niye yapmayayım? Bu bir hizmet. Çok iyi bir servis yaptığımı düşünüyorum. Çok güzel bir alet var diye anlatıyorum. Hiçbir sakıncası olmadığı gibi vatandaşa hizmet. Bu tür şeyler umurumda değil. Rahmetli babam, "Oğlum şerefli adam yoktur. Fiyatı bulunamamış adam vardır" derdi. Benim de fiyatımı henüz bulamadılar, o yüzden şerefli olmaya devam ediyorum.



No comments: