"İngilizce yayın organlarına yazmaktan ayrı bir keyif alıyorum. Uzun yıllardır ülkemizde yaşayan Today's Zaman yazarı Andrew Finkel yazılarımı övdü, gönendim. 2000 yılı öncesinde Turkish Daily News'da ve ilk çıktığında New Anatolian'da da yazdığım düşünülürse ülkemizin üç İngilizce gazetesinde de yazma özelliği bende. TDN yazılarımdan seçtiklerim, 'One Step Ahead' adıyla kitaplaştı da (Timaş Yayınları). Yayıncısı "İki yılda tükenirse iyi" demişti kitabı basmadan önce, sekiz ay içerisinde tükendi kitap, ikinci baskı yapıldı." Evet ayni yazar, baskalarinin yazilarini kitaplastirmasini elestirir, is kendisine ve cebini doldurmasina gelince, gelsin paralar...Bu arada, Andrew Finkel, diye ovulen kisi, para karsiligi tarikata cikarlarini satmis zavalli bir mahlukattir. Kaele almaya degmez, yazilarinin en yuksek degeri tuvalette ne kadar sure kullanildigiyla es orantilidir...
"Ben sansürden yana değilim, ama bilgi hatalarıyla dolu, mantığı oturmamış, hakaret ve küfür çıkarıldığında elde bir şey kalmayan öyle yazılar okuyorum ki, "Biri buna müdahale etmeli" görüşü bende de hâkim oluyor." Evet vallahi de billahi de bunlar sansurden yana degillerdir. Zaten olsalar ne farkeder. Kendileri ve ise aldiklari yazicilarin hepsi beyinlerinin uzerine en yesilinde Gul be Tayyipcim perdesi ortmuslerdir. Bu yazicilarin en cok sevdikleri nedir biliyor musunuz? Ona buna misli muslu iftiralar atmak. Acaba diyorum, dogrudan kisiligini gosteren hakeret mi daha kotudur, yoksa zan altinda birakan kisiligini saklayan arkadan vuran yazilar mi....
"ABD gezimiz Akşam gazetesine dert oldu, biliyorsunuz. Gazetenin yayın yönetmeni Serdar Turgut, sağolsun, üç yazısında beni işledi. Birinde adımın başlık olarak kullanılması beni ürküttü."Eh, penis yazilarinda uzman olan Serdar Turgut'un, yazarin kucucuk kusuna laf atmasi olasiligi yazarimizi biraz zorda birakmis olabilir. Benim merak ettigim, bunun sebebi ne? Acaba ziyaret edilen gizli makamlar var da oradan bu tur bilgilerin kacma ihtimali mi dusunulmus...
" Serdar Turgut, devlet adamlarının, gezilerine, gazetecileri ismen çağırmasına karşı çıkıyor; istediği, her yayın kuruluşunun o ismi kendisinin belirlemesi... İlk bakışta kulağa hoş gelse de sorunlara yol açabilecek bir yöntem bu; gazeteler arasında ayrımcılığa yol açmayacak biçimde davetler isme yapılabilir."Benim merak ettigim, ne gibi sorunlara yol acabilmesi. Akli basinda bir yayin yonetmeni, problemli bir kisiyi o geziye yollamaz. Yollayacagi kisinin amcasinin kutusundan cikan kusa opucuk kondurmamasini birinci sart olarak arar, bu da sadece ve sadece o geziye katilan muhabirin isini yapma zorunlulugunu ortaya cikarir. Bu muhabir, mesela, devlet kesesinde istakozlu makarna haberini Allah'im bizi affet diye havale etmez, gider, yazisinda belirtir. Sonucta, ortada yalan yok, yanlis yok. Durustluk var. Benim merak ettigim, Peygamberimiz hayatta olsaydi, ne tur bir muhabirin o gezide olmasini tercih ederdi. Gercekleri sorusturan mi, yoksa yalandan gulucukler dagitip gercekle kose bucak kapmaca oynayanlari mi?
"Bunu, Süleyman Demirel'in cumhurbaşkanlığı Mesut Yılmaz'ın başbakanlıkları döneminde yurtdışı gezilere ısrarla çağrılmadığım halde söylüyorum. Demirel ve Yılmaz çalıştığım gazetenin Ankara temsilcisi olduğum halde ve temsilcileri çağırırken bile yerime başkalarını davet ettiler yıllar boyu..."Cok dogru da yapmislar. Su anki Cumhurbaskanina yapisma vaziyetlerini goz onune alinca, yapisma riskinden kacinmis olmalilar. Eh, tarikatin bogucu vaazlari gibi, kacmakla strese girmektense, hic katilma daha iyi. Fehmi Korucugumda iste boyle biri. Yapisti mi, Japn yapistirici yaninda dondurma vaziyetinde kalir.
"ABD'den döndüm, Akşam gazetesinin bir başka yazarının daha konuya müdahil olduğunu gördüm. Cumhurbaşkanı Gül ile birlikte ABD'ye giden bizler bir 'medya tarikatı' üyesi olmuşuz meğer... " Oray Egin, cok guzel yazmis. Medya tarikati. Niye tarikat? Cunku gercekler islerine yaramadi mi o gercekleri Matrix sanal dunyasina gonderirler. Diger bir deyisle, duymazdan gelirler. O yuzden, tarikat uyeleri gibiler. Cok dogru bir yakistirma...
"Gezi boyunca birbirimize lâf çarptırdık, bazen eleştiri oklarını diğer konuğa yönelttik; ama bilmeden kendi kurduğumuz bir tarikata da üye yazılmışız demek ki... Biz gevşek gazetecilermişiz..." Aslinda gevsek dogru oturmuyor. Mubarek beraber dolastigi kisiyi oyle bir yagliyor bagliyor ki, mubarek'in anlattigi kisiye Peygamber gibi tapindigini dusunebilirsiniz. Yani o seviye. Hatasiz kul olmaz derler ya, Fehmi Korucugum icin hatasiz Gul be Tayyip olur. Eh, bu kisiyi elestirmeyeceksinde ne yapacaksin. Alnina sagli sollu opucukler mi yollayacaksin?
"Bu değinmeyi yazan Oray Eğin medya eleştirileri yapıyor gazetesinde. Vatan yazarı Tuna Kiremitçi, Hrant Dink'in suikasta uğradığı gün taksiyle Agos binası önünden geçtiğini, ancak olan-biteni kavrayamadığını, korkusunun baskın geldiğini yazmış, Oray Eğin de "Böyle gazetecilik, gazete yazarlığı olur mu?" diye kendisini sarakaya almıştı. Gerçekten garip bir durumdu: Gazeteci dediğin, ya da bir gazetede yazan kişi, olay mahallinde bulunmak, gelişmeyi içinden yaşamak ister; okurlarına sıcağı sıcağına aktarmak için..." Carpitmaya guzel bir ornek. Kimse orada bulunmasin demiyor. Orada bulunna gorevini yapsin diyor. Oraya kukla gibi oynatilmaya gitmediniz sayin yazar. Halka karsi sorumlulugunuz var, her turlu dogruyu yanlisla birlikte yazma zorunlulugunuz var. Bunu yapmazsaniz, tarikat uyesinden hic bir farkiniz olmaz.
"Cumhurbaşkanı Abdullah Gül New York'ta çeşitli temaslarda bulunurken, basın toplantısı düzenlediğinde, Türk toplumuyla bir araya geldiğinde Oray Eğin ortalıkta hiç görünmedi. Hem de, bu olayların cereyan ettiği mekânlara beş-on dakikalık mesafede bulunduğu halde." Acikcasi ben de orada bulunsaydim, tarikat virusu bana bulasmasin diye, ozellikle Gul be Tayyip'le yapisik kardesleri oynayan Fehmi Korucugumdan mumkun oldugunca uzak kalirdim. Oray kardesimizde bunu yapmis.
January 18, 2008
Doyumsuz sehvet* duskunu Fehmi Koru yazmis...Biz de cevapladik!
Posted by Sazelyt at 6:06 PM
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment