December 22, 2008

Ertugrul'un cokusu: Acinasi bir Genel Yayin Yonetmeni - Ertugrul Ozkok

Ertugrul Ozkok'e gercekten cok aciyorum. Boyle buyuk bir gazetenin G.Y.Y'nin bu duruma dusmesi gercekten cok kotu. Hele Melih Gokcek'le ilgili yazilari.

Vaktinde Emin Colasan bagira bagira Melih Gokcek'ten bahsederken, Kemal Kilicdaroglu'nun anlattiklarini kosesinden Turk halkina duyurmak icin cirpinirken, Melih Gokcek kendisine servetleri aciklama baskisinda bulunurken, Melih Gokcek servetleri degis tokus edelim gibi sacma sapan fikirlerle halkin saygisini(!) kazanmaya calisirken kendisi neredeydi?

Ben, bir kere bile Emin Colasan'i savundugunu gormedim. Kendisinden bir insan olarak nefret edebilir, kisilik olarak tiksinebilir, ama, eger su anda bahsettigi gorusleri o zaman da tasiyorsa, ayni sekilde Melih Gokcek'in karsisina cikmaliydi. Son iki yazisi ozellikle oyle siradan gecistirilecek yazilar da degildi. Acik acik, Gokcek'i vuran agir yazilardi onlar. Bu fikirleri paylasan bir insanin su anda o fikirlere kavustuguna inanmiyorum.

Vaktinde o dusunceleri paylasmasi gerekir diye dusunuyorum. Ama, kendisi onceleri ne yapti?

Bekledi ki, Melih Gokcek Emin Colasan'i yipratmaya calissin. Ve bu yuzden gazeteden kovulmasinin adimlari atilsin. Tabii o zaman Melih Gokcek uzerinde boyle bir baski da yoktu.

Kim bilir. Belki de Tayyip Erdogan tarafindan ozel olarak Gokcek'le ugrasin haberi belli koselere iletildi. Aynen Maliye Bakani'yla ugrasmayin haberleri gibi. Ve o yuzden, Ertugrul Ozkok, bir kac sene once yapmasi gerektigini, simdi yapmaya basladi.

Sonucta olay Altayli'nin soylediklerinize geliyor ki, gercekten Hurriyet gibi koklu bir gazetenin Dogan ve Ozkok sayesinde dusuruldugu durum icimi acitiyor. Yazik. Gercekten cok yazik. Boyle olmamaliydi.


December 15, 2008

Armenians' Massacre of the Turks

After seeing an ad signed by the ex-anarshists, writers and researchers that are getting paid in advance to criticize their country to earn even more, I felt like saying something.


Those guys were apologizing for what they believe the Turks did to Armenians.

However, I don't feel any kind of responsibility whatsoever.

Those Armenians killed members of our families. They killed, raped, tortured hudnreds of thousands of innocents civilians. So that they can increase their percentage of population in the region, since they were mostly a minority there. Hence, they can get more support from the western nations to create their own country using the bloods of innocent people. (Does this remind you another group? Don't be tempted. At least, the one that you thought of were victims of others' actions, instead of being a sore loser after being the first hitter)

That is why. I won't apologize from those mass-murderers. Murderers of thousands of innocent lives. I won't apologize from their murderer sons and grandsons who has killed many more civilians all through the last century. I won't apologize from the people who use their past to threaten other people.

Don't you apologize, either. They don't deserve any kind of apology.

Their greed and murderous intents were the sole reasons for their demise (check the banned speech of their first leader, to explain their mistakes, by saying what they did to the innocent people there to satisfy their greed was the main cause for what happened later on. They brought those actions on themselves with their own consciousness. If they were to succeed, they would be as happy and proud as the Nazis in their prime days. But, since they lost, they immediately started to consider themselves as the Jews, interestingly forgetting that they actually started it by doing mass-killings. A pathetic mindset, isn't it?). 

Believe me, what you see is only the punishment they were given from the God. Nothing else. 

Armenians of the 10s were the Serbians of the 90s. Same desires, same hatred, same actions. If truth be told, they were even crueler than the Serbians, since the world was not as observant, and there was an 80-years evolution gap towards the negative.

And, talk about a genocide only after you made sure of the fact that the Jews were the murderers of hundreds of thousands of Germans before the Nazi Germans showed their extreme cruelty. Do not forget that, the decision to force migrate the Armenians was made to prevent a complete breakdown between Armenians and the Muslims in the region. There was no other way to stop the Armenian gang's cruelty of even raping babies. 

It is really hard to explain what they did. You will only understand that after you see the many recently discovered mass-graves created by the proud Armenians. And, note that: if you have ever watched the movie Patriot by Mel Gibson, and if you remember what the Brits did to some American folks by putting them inside a church and burning them, yes, that is one of the acts highly enjoyed by the Armenian gangs at the time. But, that time, the scene was a mosque instead of a church. And, the people burning them were the so-called Armenian neighbors of those civilians getting burned "alive".

I am sure, after seeing all those, God must be pointing His middle finger to the Armenians who had died and went to the other side with so-called regret and an unbreakable mindset of putting all the blames on the Turks while acting as if the Armenians were the angels send by the God. I do hope that God would show the scenes of the past over and over again, until they puke all the falsehood within them.

I also hope that would open the eyes oif Turkish Republic and they start teaching our children the truth about the past. Even though it will be shocking for the kids to hear what the Armenians who were supposed to live in peace had done in the past, and those will definitely put the seeds of hatred in the minds of the youth, the cruelties of the Armenians have to be told. So that the truth can be shared with the other nations at full power. Instead of letting those Armenians do as they wish by coloring the minds of people with flashy lies and sick jokes in the shape of sad stories.

You know, when I see an old Armenian telling the tale of the past, I immediately recall the 90-plus years old ex-Nazis. So innocently looking at their old age, when they were either actively joining in torture or killings, or supporting those in the past. And, those tears. They really do make me puke.

October 30, 2008

Taraf gazetesi "bok"una kavustu

Esine bok atmasiyla unlenen Sevan Nisanyan, Taraf'in koselerini bilimum bokla dolduracagina Ermeni andi icerek yeni gorevine basladi. Orduya, Turk Devleti'ne ve onu en icten duygularla sevenlere sanal bok atmasiyla unlu Taraf gazetesi de, gercek anlamda bir bok-atara kavusmus oldu. Taraf gazetesi ve Sevan Nisanyan'a bol bol bok atmali gunler dileriz. Tabii ki o gazetede yazan bayan yazarlara da simdiden afiyet olsun dileklerimizi iletiriz. Ne demisler, sen seversin boku, sevan yedirir bokunu. Hadi afiyetler olsun.


October 14, 2008

Minnostan sevgilerle

Bas-bacan minnos (miyav) kuresel ekonomik krizin sebebini buldu, ve asagidak aciklamayi minnos-severler derneginin veb sitesinde duyogurdu: "Ey torkis halki krizin sorumlusu sizsiniz. Kiminiz kopecikler gibi ihalelerin ustun salya akan agizlarinizla atladiniz, dunyanin parasini somurdunuz. Hamdolsun, bizim disleme, caliklama, zahitleme, vb, bu somuruyu engellemek icin butun iman gucleriyle savastilar. Kurtarabildiklerini kurtarip ileride bir vakitte (kismetse kiyametten once, kikikiki, howzit fehmicigerim, gut ha? yey!) paylasilmak uzere su an icin saklayip degerlendiriyorlar (tabii ki afiyetle). Siz ayrica ne yaptiniz. Calismadan, pigletcikler gibi ulkenin varini yogunu komur, as mas diyerek somurttunuz. Size ne yemekten komurden be kardesim. Ulkenin uc kurus parasini siz yasayin diye biriktirmiyorum. Insanlik zincirinin en alt noktasinda olup da, usttekileri kendi pozisyonunuza cekmeye calisiyorsunuz. Sizin yuzunuzden dunyanin parasi cope gitmis gibi oldu. Sizi yasatmak icin vatanin varini yogunu satip, dunyanin parasini topladim. O paranin onemli kismini size dagittim (binde bir, fosurt). Simdi o topladigimiz paraya muhtac o yabancilar. Eger o paralari toplamasaydik, bes kurus etmeyen varliklari suudi gangbangcisi kralin bana ve ustume verdigi hediye fiyatina satmasaydik, su andaki kriz yasanmamis olacakti. Ben elimden geldigince sizin icin savastim. Simdi sira sizde. Ulkeyi seviyorsaniz, yapacaginiz tek sey, onun varliklarindan beslenmemek. Sizi yol bulma derdinden kurtarmak icin fehmicigimle dun gece los isikta kafa kafaya vererek cozumler urettik. Yarindan itibaren partimin teskilati otenazi siringalari dagitmaya baslayacak. Aile boyu alanlar icin ozel promosyonlarimiz olacak. Bu promosyonlarla ilgili olarak fethos amcamizin fethos-tipi orgutlenmesi yardimci olacak (promosyonlar ahrette en guzel mulk, avrat, ve zevkler triplesi seklinde olacak). Minnostan hepinize sevgilerle. Haydiin, daha mutlu ve refah ben icin."


September 14, 2008

Tayyip'in Dogan hakkindaki aciklamalari uzerine

Aydin Dogan'i ne kadar elestirirseniz elestirin, sonucta ona bagli basin yayin organlari su an en korkusuzu, en ozgurlukcu yayini yapmaktadirlar. Ve bunun onemi son gunlerde bir kez daha gormus olduk.

Basbakan'dan asip kesmeler, tehditler...Bak yazarsan, bir tarafini kirarim ha gibi capulcu kulhanbeylikcilikler. Daha sulalesinin kendisini kullanarak kazandigi milyon dolarlari, milyar dolarlari aciklayamayan bir adam, oturmus ahkam kesmeye calisiyor. Pes dogrusu.

Neyse ki bu dincilerin yardimi cebe indirmeleri acik bir sekilde haber yapilabiliyor. Cunku herkes biliyor ki, AKP'ye oy verenler arasinda Islam adina verenler az degil. Ozellikle merkez sagdan kaptiklari. Merkez sagdan yolsuzluktan dolayi kacan secmenler.

Simdi din adina yapilan yolsuzluklarin, ve Basbakan ile yakin cevresinin bunun icine cuk diye oturmasi, insanlarin gozunu acmaya basladi. Acikcasi, Basbakan biraz daha kendini kaybetse iyi olacak. Cunku, bu sekilde gercek kisiligini herkes gormus olacak.

Eskiden tasladigi kabadayilik hareketler halk cocugudur vesaire gibi cok fazla yadirganmamisti. Ama, simdiki debelenmelerin yuzde yuz cikar iliskisi alakali. Ahlaksizlik, dolandiricilik, fakir insanlarin parasini lupletme, ve o parayi kendi kisisel cikarlari icin kullanma.

Yakin vakitte, kisisel servetini dugun parasiyla aciklayan bir sahsin, 15 sene once tasinan paralarla servetini olusturdugu eninde sonunda halk arasinda da telaffuz edilmeye baslayacak. O zaman goruruz bakalim, halk cocugu mu, yoksa apacik dolandiricilik mi...

Alman mahkemesine buradan tesekkurlerimi yolluyorum. Bizim mahkemeleri baskiyla susturan ve kontrolu altina alan Tayyip'in foyasini ortaya cikartmak icin ne yazik ki disaridan yardim almak durumunda kaldik. Hos bir durum degil, ama olsun. Onemli olan sonuc. Sonucta ulkemiz kazanacaksa, simdiden hayirli olsun diyelim.

Tayyip'in de yakin gelecekte onunde iki yol kaliyor. Umariz, ulkemiz acisindan en iyi olani secer, ve bir an evvel adalete sulalesi ve kayirikci dostlariyla beraber teslim olur...


Soner Yalcin'dan fevkalade bir yazi, Islamci fasist'erin Iran'da basin ve ozgurlukler uzerindeki etkisi uzerine.....

SONER YALCIN

Humeyni, İran’ın ’Hürriyet Gazetesi’ Ayandegan’a neden çok öfkeliydi


Ayandegan, İran’ın en etkili ve en çok satan gazetesiydi. Fransız Le Monde Gazetesi’nden çevrilen bir haber, Humeyni ile Ayandegan’ı karşı karşıya getirdi.

Hangi haber Humeyni’yi çok kızdırmıştı? Gazetenin boykot edilmesini isteyen Humeyni’nin yardımına kimler koştu? "Yılmayacağını" açıklayan gazete nasıl sindirilmek istendi? Okuyucular, gazetelerine nasıl sahip çıktı? Humeyni’nin şiddetli tepkisinin altında aslında ne vardı? Ayandegan’ın sonu ne oldu? Gazetenin sahibi Daryuş Homayun’un başına neler geldi?

AYANDEGAN, İran’ın en çok okunan gazetesiydi. Tirajı bir milyondu. Liberal-özgürlükçüydü. Köşe yazarları arasında, solcu, sağcı, liberal her görüşten kişi vardı.

Sahibi Daryuş Homayun gazeteciydi. Doktorasına yaptıktan sonra basına girmiş ve sonunda kendi gazetesini çıkarmıştı. Liberaldi. "Anayasacı Meşrutiyeti" savunuyordu.

Evet, Ayandegan, İran’ın en etkili ve popüler gazetesiydi.

Ve bir gün...

Kavganın nedeni: Le Monde

Tarih: 11 Mayıs 1979.

Ayetullah Humeyni, Ayandegan Gazetesi’nin yalan yazdığını söyleyerek, İranlıları gazeteyi boykot etmeye çağırdı.

Peki, Ayandegan Gazetesi ne yazmıştı da Humeyni’yi kızdırmıştı?

İlginçtir; Humeyni ile Ayandegan arasındaki mesele ülke dışındaki bir olaydan çıkmıştı!

2 Mayıs 1979’da -bugün hálá kimler tarafından öldürüldüğü bilinmeyen- Ayetullah Mottahari’ye suikast yapıldı.

Bu cinayetle ilgili kapsamlı bir araştırma yapan Fransız Le Monde Gazetesi’nin haberini çevirip sayfalarına taşıyan Ayandegan, Humeyni’yi çok kızdırdı.

Çünkü haber, üstü kapalı biçimde suikastı Humeyni ile irtibatlandırıyordu.

Humeyni, Fransız Le Monde değil ama Ayandegan’a karşı öfke dolu bir konuşma yaptı.

Humeyni’nin öfke dolu konuşmasının sebebi bir değildi. Aslında Mottahari suikastı bardağı taşırmıştı.

Ayandegan, yeni rejime karşı özgürlükçü kesimin taraftarlığını yapıyordu.

Yayınları Humeyni’yi kızdırdı

İran Gençlik ve Spor Bakanlığı’ndan bir yetkili, yandaş medya İttilat Gazetesi’nde, kız ve erkek çocukların birbirinden ayrı spor yapmaları gerektiğini, aksi takdirde yakında spor salonlarının yanına bir de doğumevi açmak gerektiğini yazdı!

Kuşkusuz bu yazıya bugün siz nasıl tebessümle yaklaşıyorsanız, o gün İranlıların çoğu da öyle yaklaştı.

Ayandegan bu görüşle alay eden bir makale yayınladı.

Aslında kimse tehlikenin farkında değildi henüz.

Herkes yeni rejime yaranma telaşındaydı.

Bu konuda komik bir örnek vermeliyim:

Tahran Kent Tiyatrosu’nun önünde Henry Moore’nin yaptığı flüt çalan adam yontusu vardı.

İran, İslam Cumhuriyeti olunca yeni rejime yaranmak isteyen Berlin’de tiyatro bilimleri öğrenimi görmüş, yani okumuş tiyatro müdürü hemen heykelin pipisini kestirdi. İnanın şaka değil.

Fakat pipi kesilerek sorun giderilemedi. Çünkü bu kez heykelin dişi mi erkek mi olduğu kafaları karıştırdı!

Tiyatro müdürü heykeli giydirmek istedi.

Ama mollalar kesin çözümü buldu; heykel parçalanarak çöpe atıldı!

Bir süre sonra da yeni rejime yaranmak isteyen müdürün işine son verildi; tiyatrolara yasak getirildi!

Zamanla komik görünen olaylar dehşetli bir hal almaya başladı.

Ayandegan hepsini haber yapıyordu.

Kamusal alanda kadınlara başörtü zorunluluğu getiren yasaya Ayandegan karşı çıktı.

Peçesiz dolaştığı için saldırıya uğrayan kadınların çığlıklarını tek duyan gazete Ayandegan oldu.

İçki satan büfelere, fabrikalara yapılan saldırılar Ayandegan’da yer aldı.

Kızların evlenme yaşının 18’den 13’e düşürülmesine karşı çıkan yine Ayandegan’dı.

İranlı aydınların büyük çoğunluğu, molla rejiminin yaptıklarını hep, "geçiş sancıları" olarak görüyordu. Her seferinde "Tamam bu sonuncusu" diyorlardı.

Ancak bu tehlikeli gelişmeden haberdar olan gazeteci yazarlar da vardı.

Ayandegan Gazetesi köşe yazarı Said Cevadi bunlardan biriydi.

Her gün yazıyordu: "Faşizmin ayak seslerini duyuyorum!"

Köşe yazarı Cevadi’yi bir kişi duydu: Ayetullah Humeyni.

’Yılmayacağız’ manşeti

Humeyni, Ayandegan’ın "baş belası" olacağını çoktandır anlamıştı.

İktidara daha tam hákim olamadığı için ilk başta gazeteyi kapatamayacağını biliyordu. Bu nedenle boykot çağrısı yapmıştı. Sanıyordu ki gazete ya geri adım atacak ya da satamayıp iflas ederek kapanacaktı.

Humeyni’nin beklediği olmadı.

Humeyni’nin boykot çağrısından bir gün sonra, Ayandegan dört sayfa çıktı.

İlk sayfada kısa bir açıklama vardı; Mottahari suikastıyla ilgili haberler Fransa’da çıkmıştı. Onlar sadece çeviri yapmışlardı. Eğer İran devleti olarak tepki duyulacaksa Fransa’ya duyulmalıydı!

Bu açıklamadan sonra da eklediler: "Yılmayacağız."

Gazetenin diğer üç sayfası boştu, bembeyazdı.

Ayandegan mücadeleye kararlıydı.

Ama...

Bayiler gazeteyi satmaya korktular. Çünkü gazeteyi satan bayilerin dükkánları eli sopalı mollalar tarafından tahrip edilip, yakıldı!

Başörtüsüz kadınların yüzüne kezzap atan, sinema, kitabevi yakan, içkili yerleri yakan mollaların hedefinde bu kez gazete büfeleri vardı.

Büfeciler, Ayandegan’ı satmamaya başladılar.

Bu kez devreye gazetenin okuyucuları girdi; Ayandegan’ı elden sattılar.

Gazete tiraj kaybetmedi. Ancak...

’Bunlara tolerans yok’

Ayetullah Humeyni’nin Ayandegan’a hiç tahammülü yoktu.

Gazeteyi çıkaranlara, satanlara, okuyanlara "Vahşi hayvanlar" diyordu. "Bunlara karşı hiç toleransımız olmayacak" diye halkı kışkırtan konuşmalar yapıyordu.

Boykot pek etkili olamayınca eli sopalı mollaların hedefinde bu kez gazete okuyucuları vardı.

Yaşamı boyunca Ayandegan görmemiş, okumamış yoksul varoşlar, gazeteyi kimin elinde görürse saldırıp öldüresiye dövüyordu. Ayandegan’ı taşımak, okumak artık riskli hale geldi.

Enformasyon Bakanı Minaci’ye göre bu şiddet değildi; halkın içten gelen tepkisiydi.

Ve basına da öğüt veriyordu sürekli:

İslam Devrimi yolundan sapmayın! Halkı kışkırtmayın! Halkı kandırmayın!

Yıllarca Şah’a karşı mücadele vermiş, özgürlük hareketlerini savunmuş Ayandegan, yandaş medyada yapılan kışkırtıcı, yalan yayınlar sonucu bir anda, "Amerikancı" ve "Siyonist" oluverdi!

Kara propaganda başarılı oldu. İnsanlar korktular.

Sonuçta molla şiddeti ve Humeyni kazandı.

Sahibi tutuklandı

Ayendegan, "yeni rejimin basın özgürlüğü konusundaki tutumu açıklığa kavuşana kadar yayınına bir süreliğine ara verdiğini" açıkladı. Sonra bir iki kez çıkma teşebbüsünde bulundu.

Ancak...

Velayat-i Fıkıh tarafından 8 Ağustos 1979’da kesin olarak kapatıldı. Sahibi Daryuş Homayun tutuklandı. "Günah keçisi" ilan edildi. Sonra İran’dan kaçıp Türkiye üzerinden Paris’e gitti.

14 Eylül 2008...

Ayandegan, İran’da hálá yasak!

Ayandegan’ın başına gelenleri "geçiş döneminin spontane olayları" diye düşünen İranlı aydınlar, bugün Paris kafelerinde gördükleri ihtiyar Daryuş Homayun’dan af diliyorlar!

İslamcı medyaya örnek bir İran gazetesi: Camee

CAMEE (Toplum), 1998’de yayın hayatına başladı.

Kısa sürede İran’ın popüler gazetelerinden biri oldu; 300 binlik tirajı vardı.

16 sayfalık gazeteyi, Tahran’da evden bozma küçük bürolarında kadınlı erkekli 45 kişi hazırlıyordu.

Farklıydı. Farkı, kimsenin yazamadığı alışılmışın dışındaki haberlere yer vermesiydi. Örneğin, Hizbullah’ın yasadışı faaliyetlerini çekinmeden yazıyorlardı. Faili meçhul cinayetlerin üzerine gidiyorlardı. Yolsuzluklarla savaşıyorlardı. İran cezaevlerinde yatan siyasilerle röportaj yapıyorlardı.

Siyasi karikatürleri, kara mizahı korkusuzcaydı.

Yıllarca görmezlikten gelinen kültür-sanat haberlerine geniş yer veriyorlardı.

Okuyucu kitlesi, yıllarca tekdüze resmi haberlerden sıkılan reform yanlısı kişilerdi.

Gazetenin çember sakallı Genel Yayın Yönetmeni Maşaallah Şemsülvaezin, yayın çizgilerini şöyle açıklıyordu:

"Biz demokratik diyaloğun seviyesini yükseltmeye ve hükümetin özgürlükler konusunda ne derece hoşgörü sahibi olduğunu sınamaya çalışıyoruz." Ardından ekliyordu: "İran’da demokrasinin bir mayın tarlası olduğunu biliyoruz; kendimizi mayın arayıcılar olarak görüyoruz."

Camee aslında İslamcı rejimi savunun bir gazeteydi.

Çalışanlarının çoğu İslam Devrimi’ni desteklemişti.

Bu siyasal görüşleri, iktidarın/rejimin yanlışlıklarını yazmalarına engel değildi.

Reform yanlısıydılar. "Düşünce özgürlüğü olsun ki inanç özgürlüğü olsun" ilkesini benimsemişlerdi.

Kısa sürede başarıyı yakalayan Camee’nin yayın hayatı uzun olmadı.

Yayımlanmaya başladıktan dört ay sonra hakkında dava açıldı:

"Ahlaki düzene iftira ettiği ve gerçekdışı makaleler yazdığı" gerekçesiyle suçlu bulundu.

Rejim destekçilerinin "düşman uçağına" benzettiği Camee bir ay sonra kapatıldı.

Haziran ayında kapatıldığında tirajı 2 milyona yaklaşmıştı.

Geri adım atmadılar. Aynı kadro yeni bir gazete çıkardı: Tus (İran).

Yeni gazete Tus’un mizanpajı da, yayın çizgisi de Camee’den farklı değildi.

Korkusuzdu.

Reformcu eski bakanlar Ataullah Mohacerani ile Abdullah Nuri’nin Tahran Üniversitesi’nde cuma namazı kılarken seksen kadar Hizbullah yanlısı tarafından dayak yemesini manşetine taşıdı.

Tus, iktidarın askeri gücü Hizbullah’ı bile hedef almaktan çekinmedi. Başyazında aynen şöyle yazdı:

"Bunu yapanların teröristlerden farkı yoktur. Bu konuda tepki göstermeyen ve susanlar, kendi kişisel çıkarlarına hizmet etmektedirler, devrim ideolojisine değil."

İran yargı mekanizmasının başındaki isim Ayetullah Muhammed Yezdi, cuma vaazında Tus’a yanıt verdi:

"Günümüzde gazeteler ve dergiler özgürlük adına büyük hatalar yapmaktadırlar. Yasaklanan bir gazetenin yeniden yayımlanmaya başlanması özellikle kanun dışıdır. Ümit ederim ki birileri harekete geçmeden Kültür Bakanı harekete geçer."

Ağustos ayında Tus kapatıldı. Gerekçe benzerdi: "Kamu düzenini bozacak yalanlar yazmıştı!"

Mollalar artık akıllanmışlardı. Gazetenin başka isimle çıkmaması için Tus’un yayıncısı Hamid Rıza Celayipur ile altı yönetici tutuklandı.

On yıl önce İslam devrimine büyük katkıları olmuş, içişleri ve dışişleri bakanlıkları yapmış olan yayıncı Celayipur, 1998 yılı yazında ruh halini şöyle anlatıyordu: "Dolu bir silah üzerime çevrilmiş gibi hissediyorum. Bilmediğim tek şey, tetiğe ne zaman dokunacakları."

Hamid Celayipur bu sözleri ederken gözlerinden akan yaşları, birlikte çalıştığı gazeteci kız kardeşi Fatime Celayipur’dan saklıyordu. Çünkü iki erkek kardeşi Irak Savaşı’nda şehit olmuştu. Üçüncüsü ise rejim muhalifi Mücahidin saldırısında ölmüştü. Şimdi ise kardeşlerinin uğruna öldüğü rejim silahı onun üzerine doğrultmuştu.

Celayipur Ailesi daha birkaç yıl öncesine kadar rejiminin sembolüydü.

Şimdi ise rejimi tehdit eden bir aileydiler!

Korku içindeydiler. Nasıl korkmasınlar? O yıl İran’da ardı ardına faili meçhul cinayetler işlenmeye başlandı. Öldürülenler hep reform yanlısı aydınlardı.

O karanlık günlerde Camee ve Tus kapatıldıktan sonra üçüncü gazetelerini çıkardılar: Neşat (Mutluluk).

Neşat özellikle rejimi eleştiren üniversite öğrencilerinin okuduğu bir gazete oldu.

Ve doğal olarak Eylül 1999’da kapatıldı. Genel Yayın Yönetmeni Latif Safari hapse atıldı.

Suçu, "İslam’ın kutsal buyruklarına ve yüce liderine hakaret" idi.

Bunu şu yazıyla yapmıştı: "Asılarak ölüm cezası uygulanması ve intikam almaya yönelik cezalar, dünyadaki cinayetlere ve ahlaksızlığa çözüm getirmemiştir. Ve üstelik bunlar Birleşmiş Milletler’in İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’yle bağdaşmıyor."

Bu makaleye Ayetullah Hamaney sert yanıt vermişti: "İslam’ın temel ilkelerini inkár eden kafirdir ve cezası ölüm olmalıdır."

Sonuçta:

Camee, Tus ve Neşat; üç gazete de kapatıldı.

Çoğu çalışanı, işkenceleriyle meşhur Evin Cezaevi’ne gönderildi.

Oysa bu gazeteciler, yazarlar İslam Devrimi’ne bağlıydılar.

Hepsi İslam Devrimi’ne inanmışlar, İslam Devrimi için mücadele etmişler, bu uğurda yakınlarını kaybetmişlerdi.

Hálá inançlıydılar.

Zamanla İslam devrimi kendi evlatlarını yemeye başlamıştı.

Bu evlatların tek farkı, rejimi eleştirmeleriydi.

Çünkü: Biliyorlardı ki eleştirinin, özgür basının olmadığı rejimler çökmeye mahkûmdu...


August 14, 2008

Gunun basliklari desek olur mu?

Basbakan'in korumasi altindaki dolandiricilarin altinda en yogun olarak toplandigi cati: Milletin meclisi!

Gotur oglum AKP'nin imanli dislisi

Başbakan'dan Şaban'a (from first-looker to the cow): Hani bana! (me, me, me!)

Şaban'ım nereden çıktı milyon doların?

YOK Baskani'ndan Basbakan'a gizli mesaj: Hav da hav, ha ha hav, miyavvv....

Peygamberin agzini sulandiran YOK Baskani

Gule oynaya Gul siradaki hedefi belirledi: Abromovic'in yatinda Bogaz arsasi karsiligi tatil!

Ye be Gul'um

Nerede gul orada cil

Allah'in bir gul icin, bir de gulen icin verdigi istisnai emirler, yarin erken vakitte sabah safagi zamaninda on taraftaki kapinizda....

Sozen'in genclige hitabesine en anlamli tepki, imanina guvenen gece kusu sanal pornocu veletlerden geldi: Ne yaptin be hocam, al su vibratorunu de rahat birak gencligi! Tak. Cikar. Tak. Cikar. Tak. Cikar. (aman ha yanlis anlamayin!)

August 3, 2008

Okuyucu gazeteyi temsil eder derler....

Biliyor musunuz, Vakit adli copluk-gazetede yazan, ve o gazetenin okuyuculari tarafindan takdir edilen Allah-adina yazdigini iddia eden cocuk tecavuzcusu yazari?

Ve gene biliyor musunuz, bir cok ulkenin standardlarina gore, cocuk tecavuzu suclamasiyla hapise atilacak, o gazetenin en unlu okurunu? Evet, o kisi su anda Cumhurbaskanligi makamini temsil etmeye cabaliyor! O muhtesem tarafsizligiyla, tarafin Allah'i rolunu oynayarak!

Ne guzel degil mi? Bir de bunlarin oynadigi oyunun adi Islam oluyor! Allah'la nasil oynadiklarini bize de ogretseler, diyorum, belli olmaz, belki biz de onlar gibi gokden dusen elmalarla servete konariz. Aynen bizim iktidarin ust makamini su anda isgal edenler gibi....


Bekir Coskun'dan gene cok anlamli bir yazi

Bekir COŞKUN

Sevgili küfürbazım...

SEN anlamazsın...

Fikirler, düşünceler, tartışmalar kafa denilen organ ister. Senin çokça sözünü ettiğin organlarla anlayamazsın.


Ben seni tanırım.

Sevgili küfürbazım...

(............)

Bak; Anayasa Mahkemesi'nin "Laiklik karşıtı eylemlerin odağı (yani merkezi) olduğuna" karar verdiği Başbakan ertesi gün (yani dün) neredeydi?..

Yüksek Askeri Şûra'nın başında...

Oradaki görevlerinden birisi de "laiklik karşıtı görüşlerin odağı" olmuş askerlerin Ordu'dan uzaklaştırılmasıdır, inanır mısın?..

Bu seni hiç rahatsız etmez...

Tıpkı devletin en yüce mahkemesinin, "devletin temel ilkesini yıkmanın odağı (merkezi) olduğuna" karar vermesi, sonra da ona "Devleti sen yönet" denilmesi gibi...

Bu da seni düşündürmeye yetmez...

*

Okumazsın...

Düşünmezsin...

Sormazsın...

İktidarın evlere çorba dağıtmasından onların "bulunmaz" olduğuna karar verirsin de... 14 milyon insanın niye belediyelerin bir tas çorbasına muhtaç olduklarını hiç mi hiç sorgulamazsın...

İşin bana küfretmek, sevgili küfürbazım...

Kömür dağıtılıyor diye sevinirsin...

Ama bu cennet yurdun üzerinde yaşayan her üç aileden birisinin niye devletin yarım ton kömürüne muhtaç olduğunu kendi kendine sormak aklına gelmez.

Ben biliyorum; şimdi "Bu eski iktidarların suçu" diyeceksindir...

Eminim...

1950'den bu yana, cenneti yoksulların cehennemi haline getiren iktidarlara sanki sen oy vermemişsin gibi...

Demirel'den, Tansu Çiller'e kadar...

Erbakan'dan, Mesut Yılmaz'a kadar...

*

Aslında bu cennetin sorunu sensin...

Uygar ülkelerin insanlarının asla vazgeçemedikleri ve ülkelerinin uygar olmasını sağlayan o "ilgi, bilgi, ilke, yurttaşlık ahlakı, ses, tavır, akıl, fikir" sende yok...

Yeteneğin bu:

Kaypak kaypak küfretmek, sevgili küfürbazım...


July 29, 2008

I guess, the break was a bit long for me to not write anything to discuss the tragedies within my country. As usual, there are too many to say, the situation is not looking good, with all the stupid conspiracies going on, being used to divide the nation, to suppress the people who really desire a peaceful, western lifestyle. And, the radicals, and the money eaters they are feeding are right now doing everything they can to disrupt the harmony in the country as much as they can.

Giving false promises, burning all the bridges required to hold together our nation and state together. Inflicting emotional pain on people through various ways, cannot describe how angry I am with the false accusations being thrown without caring a bit for the falsely accused.

And the people responsible for that are just smiling happily as if they have succeeded in something. The lies are proved in front of them, instead of listening, they shut every opening within their body and start shouting, shut ups.

And, now the terrorist attack in where I from time to time reside, it is happening too fast, the corruption is spreading at a level that soon we will be incapable of containing. For now let us just sit and think about the things that are happening. Now is not the time to lose hope, so, we will all think what we can do to correct the ongoing mistakes.....